yağmur yağıyordu
benim saçlarımda kırağılar vardı
onun omuzuna konmuş bir gül
kapıyı açtım
elinde eski bir bavul
yüzünde daha eski bir hikaye
geldim dedi, geldim işte
sana kendimi getirdim
belki unutmuşsundur
birlikte söylediğimiz şarkıları getirdim
birkaç gömlek bir pijama altı
tuttuğum notları
serin volta boylarında adımlarımı sayıp susuşlarımı
elimle büyüttüğüm nazlı bir menekşeyi
gökyüzüne verdiğim dualarımı
çakmağımı sigaramı tabakamı
ve kitaplarımı getirdim
döndüm dedi, döndüm işte
içeri girdi, aksıyordu bir ayağı
oysa nasıl da akardı bayrak gibi önümüzde
nasıl da oynardı saçları rüzgarı bulanda
bir ceylan gibi nasıl da koşardı
ayağın, dedim
derin bir nefes aldı
içerde, dedi
bir bakır tas bıraktım
bir kehribar tesbih
birkaç kitap
birkaç iyi arkadaş
tüketilmiş bir ceza
ve bir ayak
güldü sonra
dedemin yemen çölünde bıraktığı ayağı
ben içerde bıraktım,
kurban olsun ikimizinki de, memlekete
oturduk
uzun uzun baktık birbirimize
onüçyıl sonra yeniden karşı karşıya
bir deli gençliği
birlikte düşürmüştük yollara
bir yüreğimiz vardı, onu koymuştuk ortaya
ben başımı onun omuzuna yaslardım
o tale'al bedru okurdu kulağıma
ben bazı geceler oturup ağlardım
o dua ederdi hepimizin adına
bir sonbahar akşamı ayrılmıştık
caddelerde arabalar akıyordu
yağmur yağıyordu
babalar
ekmekleri saklamış ceketlerinin altına
korkuyla evlerine koşuyordu
düdükler ötüyordu, sirenler çalıyordu
şehri kimler çalıyordu
oysa biz onunla
yüreğimizi koymuştuk ortaya
arkasından baktım
elinde bir tahta bavul
cebinde ikimizin yüreği
şifadan ayrılık rahmetten yoksulluk
şenolasın mapusluk!
kaldır gözlerini yerden, dedi
onüçyıl dediğin ne ki?
bana mektup yaz
bir menekşe resmi yap
ve bir gül gönder anama
kaldır gözlerini yerden, dedi
onüçyıl dediğin ne ki?
yürüdü yusuf
yanıp sönen mavi ışıklar düştü gölgesine
onüçyıl bekleyecektim
onüçyıl
kavuşmak için
cebinde rehin götürdüğü yüreğime, gençliğime.
İbrahim SADRİ
(MEMLEKET HAVALARI) |